Osmanlı Tarihi

Fatih Sultan Mehmet Han buyuruyor ki!..

"Kim bu Ayasofya'yı camiye dönüştüren vakfiyyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil eder; onu iptal veya ta'dile koşar, fasit ve fasık bir teville veya dalavere ile (Ayasofya Camiinin) vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmayı kastederse, aslını değiştirir, füru'una itiraz eder veya ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkar ve sahte evrak düzenleyerek metevellilik hakkı gibi şeyler ister, yahut onu kendi batıl defterine kaydeder veya yalandan kendi hesabına geçirirse en büyük haramı işlemiş olur. Günah kazanır.

Bu vakfiyeyi kim değiştirirse;

Allah'ın(C.C.) laneti üzerine olsun!
Peygamber (S.A.V.) laneti üzerine olsun!
Meleklerin laneti onun üzerine olsun!
Bütün ümeranın laneti onun üzerine olsun!
Ve dahi bütün insanların ebediyyen laneti onun üzerine olsun!
Azapları hafiflemesin, haşr gününde yüzlerine bakılmasın onların.
Kim bunları işittikten sonra değiştirirse günahı onu değiştirenlerindir.

Allah (C.C) işitendir, bilendir"

(Fatih Vakfiyesi/Topkapı Saraı 1835/144-149)
Vakıflar Genel Müdürlüğü Fatih Mehmet II Vakfiyesi 1938: 369-370/269

Osman Gazi'nin babası Ertuğrul Gazi, hayatı boyunca hocası ve mürşidi Şeyh Edebali Hazretleri'ni kendine rehber edinmiş, O'nun manevi terbiyesi ile kemal sahibi bir aşiret reisi olmuştu. Bu sebeble oğlunun da O'nun terbiyesi altında yetişmesini çok arzu ediyordu.

Şeyh Edebali'nin evinde misafir kaldığı bir gece Osman Bey, ruhuna sükunet veren, nefisinin çırpınışlarını dindiren sohbetin huzuru içinde gösterilen odanın duvarında asılı bir Kur'an-ı Kerim olduğu için ayağını uzatmayıp, kıvrılarak oturduğu yerde tatlı bir uykuya daldı.

Rüyasında, Şeyh Edebali'nin göğsünden çıkan ve giderek hilal şeklini alan Ay'ın, bir ucunun kendi göğsüne girdiğini ve kendisi ile Şeyh Edebali Hazretleri arasından çıkan bir fidanın çınar haline geldiğini ve bu çınarın dallarının üç kıt'aya yayıldığını ve birçok milleti gölgesi altına aldığını gördü. Bu topraklarda haşmetli kule kubbeler üzerinde Ezan-ı Muhammedi okunuyor; bülbüller Kur'an-ı Kerim tilavet ediyorlardı. Semanın görülebilen her yeri gülşen olmuştu.

Osman Bey, rüyasında bu güzel manzaraları büyürk bir hayranlıkla seyrederken, aniden bir ceylanın ortaya çıktığını gördü. Batıya doğru kaçmaya çalışan ceylana ok atmak üzere nişan alırken uyandı.


Abdest aldı. Müsaade alarak Edebali'nin huzuruna girdi. Rüyasını anlatmaya başladı. Anlattıkça şeyhin yüzünde tatlı tebessümler beliriyor, gözleri nurani bir ışık ile parlıyordu. Osman Bey susunca, Şeyh başını kaldırdı; gözlerinin içine bakarak yumuşak, ahenkli sesi ile konuşmaya başladı:

"Oğlum! Galibi ancak Allah bilir. Lakin gördüğün bu rüyada dolu dolu hayır vardır. Cenab-ı Hakk sana ve soyuna saltanat nasib edecektir. Dünya, oğullarının himayesine girecektir. Benim zürriyetimden bir kız ile evleneceksin. Bu izdivaçtan doğanlar, senin kuracağın ve giderek büyüyecek olan büyük bir devletin başına geçeceklerdir. Bu devlet de Batı'ya doğru genişleyecektir..."



Osmanlı Devletleri

Bitmeyen Osmanlı Sevgisi

Balkanlar'dan Orta Doğu'ya kadar büyük bir coğrafyanın 1. Cihan Savaşından sonra elimizden çıkmasına rağmen, o topraklarda yaşayan halkın hala büyük bir hasretle "Osmanlı, Osmanlı " diye sayıkladığını ..

Budapeşte'den gelen bir yazarımıza bir Boşnak,ın'. "Madem ki İstanbul'a gidiyorsun Allah aşkına o şehrin toprağını benim için öp Allah benim canımı İstanbul'u görmeden . almasın!" dediğini Trablusgarp'daki ihtiyar Cezayirlilerin , boyunlarına muska diye Osmanlı parası taktıklarını…Biliyor muydunuz



Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslümanın. günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını

Bunun üzerine zekatının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu'ndaki bir ağaca asıp, üzerine de:

"Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al" diye yazdığını..

Ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığını biliyormuydunuz, simdi bunu yapmaya kalkissaniz parayi agaca asarken parayi almak icin sizi gelip asarlar,


Merhum Necip Fazıl Kısakürek in 1954 lü yıllarda çıkardığı Büyük Doğu mecmuasının bir sayısının kapağında, Osmanlı arması işlemeli sanat eseri bir kumaş resmini yayınlayınca, "padişahlık propagandası yapmak " gibi saçma bir gerekçe ile derginin o sayısının toplatıldığını ve kendisinin de suçlanarak mahkemeye sevkedildiğini

Necip Fazıl'ın mahkemede kendisini suçlayan savcıya gayet ibretli bir şekilde:

İçinde adalet işlerine bakılan bu binanın tepesinde aynı Osmanlı arması var Siz de mi padişahlık propagandası yapıyorsunuz?" diye haykırdığını Biliyor muydunuz?

Devlet i Aliye yi Osmaniye'nin üç kıtada at oynatıp buyruk yürüttüğü ihtişamlı dönemlerinde, Avrupa'da Türk hayat tarzı ve modasının çok tesirli hale geldiğini Evlerinde Türk köşesi bulundurmayan sosyete mensuplarının ayıplandığını biliyormuydunuz ?

ŞEYH EDİBALİ'NİN OSMAN BEY'E NASİHATİ "OGUL"

insanlar vardir, safak vaktinde doGar, gün batarken ölür!
Unutma ki dünya sandiGin kadar büyük deGildir.
iki paralik günese aldanip sonrada karda, ayazda kavrulup gitme!
Güçlüsün, akillisin, söz sahibisin.

"AMA":

Bunlari nerde nasil kullanacaGini bilmezsen
sabah rüzgarinda savrulur gidersin.
Öfken ve benliGin bir olur aklini yener!
Daima sabirli, sebatli ve iradene sahip olasin.

"AZMiNDEN DÖNME"

ÇiktiGin yolu, tasiyacaGin yükü iyi bil!
Her seyin gereGini vaktinde yap!
Açik sözlü ol! Her sözü üstüne alma!
Gördün söyleme, bildin bilme!
Sözünü unutma! Sözü söz olsun diye söyleme.
Anani, atani say!Bereket büyüklerle beraberdir.
SevildiGin yere sik gidip gelme, muhabbetin kalkar itibar olmaz.

"ÜÇ KisiYE ACi":

Cahiller arasinda kalmis alime,
Zenginken fakir düsene
Hatirli iken itibarini kaybedene,
Unutmaki; Yüksek yer tutanlar, asaGidakiler kadar emniyette deGildir..!
Düsmanini çoGaltma, düsmanliGin basinida sonunuda sen belirle
Hakli olduGun kavgada korkma!

BiLESiNKi;

ATiN iYiSiNE DORU, YiGiDiN iYiSiNE DELi DERLER.

Mısırlı bir yazar, "Osmanlıların savaşlarda kazandığı zaferler, İslam’a şeref vermiştir. Ancak Osmanlı elinde İslam, manasından çok şey kaybetmiş, gelişmesi durdurulmuş, ilme gereken önem verilmemiş, ictihad durdurulup fıkıh ilmi de dondurulmuştur. Nihayet İslam, Osmanlıların bağlayıcı kaydından kurtulup bağımsızlığını kazanmıştır" diyor. Bir cevap verir misiniz?
CEVAP
İslamiyet’e şeref verilemez. Ondan şeref alınır. Hz.Ömer, (Biz, zelil, aşağı kimselerdik. Allahü teâlâ, bizleri müslüman yapmakla şereflendirdi) buyuruyor. İslamiyet’in, her çeşit fazilet ve şerefler kaynağı olduğunu bilmeyen, İslamiyet’e şeref verilecek zanneder.

İstanbul’dan Viyana’ya doğru giden İslam ordusu, Belgrad yakınlarında, bir su başında, mola verir. Çeşme, abdest alan, kablarına su koyan askerlerle doludur. Yakındaki kilisenin papazı, bir hile düşünür, güzel kızları süsler, ellerine birer kab verip, çeşmeye gönderir. Papaz gizlice seyreder. Kızlar gelince, askerler hemen çekilirler. Kızlar rahatça doldurup kiliseye dönerler. Papaz, İslam askerlerinin bu güzel ahlakını, edebini ve merhametini görünce, haçlı kumandanlarına, (Bu ordu hiç yenilemez, boş yere kan dökmeyin) diye haber gönderir.

Hadimül-Haremeyn
Yazar, İngiliz Lord Davenport’un kitabını okumuş olsaydı, (İslam ordusu gittiği her yere, adalet, fazilet ve medeniyet götürmüştür. Boynu bükük mağlup düşmanı daima af ile karşılamıştır) bilgisini öğrenir de, biraz edepli davranırdı. Abbasilerden sonra, halifelere zindan hayatı yaşatanlar, hutbelerde kendilerine, Sultanül-haremeyn demekten çekinmiyorlardı.

Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’ı fethedip, hilafeti esaretten kurtarınca, alışkanlıkla kendine de Sultanül-haremeyn diyen hatibe, (Benim için, o mübarek makamların hizmetçisi olmaktan daha büyük şeref olamaz. Bana Hadimül-haremeyn deyin) buyurmuştur. İslam ahlakını, Osmanlılar mı, yoksa Mısırlılar mı dondurmuş, buradan da anlaşılmaktadır.

İkinci Abdülhamid Han, siyasal bilgileri birincilikle bitirene, her sene sarayda görev verir, böylece, gençleri çalışmaya teşvik ederdi. Katip seçilen Esad bey, Hatırat-ı Abdülhamid Han-ı Sani kitabında diyor ki:

Bir gece yarısı şifre yazdım. İmza için, sultanın yatak odası kapısını çaldım. Açılmadı. Bir daha vurdum. Yine açılmadı. Üçüncüyü vuracağım anda, kapı açıldı. Karşıma çıkan sultan, havlu ile yüzünü siliyordu.
(Evlat, seni beklettim. Kusuruma bakma, ilk çalışta kalkmıştım. Gece yarısı, mühim bir imza için geldiğini anladım. Abdestsiz idim. Bu milletin hiçbir kağıdını abdestsiz imzalamadım. Abdest almak için geciktim) dedi. Besmele çekerek imzalayıp, (Hayırlı olsun inşaallah) dedi. İşte Osmanlı sultanları İslamiyet’e böyle bağlı, böyle saygılı idi.

Eyyup Sabri Paşa Mirat-ül Haremeyn kitabında diyor ki:
(Sultan Abdülmecid Han, Mustafa Reşit Paşanın mason olduğunu, İslamiyet’e aykırı bir yol tuttuğunu anlayınca, üzüntüsünden hastalandı. Yatakta oturamıyor, hep yatıyordu. Yalnız, mühim şeyler okunup irade-i şahane alınıyordu. Sıradaki bir yazı için, Medine halkının bir dilekçesi okunacak denildi. (Durun, okumayın, beni oturtun) buyurdu. Arkasına yastık konup, oturtuldu. (Onlar, Resulullah efendimizin komşularıdır. O mübarek insanların dilekçesini yatarak dinlemekten haya ederim. Ne istiyorlarsa, hemen yapınız! Fakat, okuyunuz da, kulaklarım bereketlensin!) buyurdu. Ertesi gün vefat etti.)
İşte, Osmanlı sultanlarının ahlakı, hayası ve dine saygıları böyle idi.

Osmanlı
, İslamiyet’i dondurdu sözünde, sinsi bir İslam düşmanlığının habis kokusu duyulmaktadır. Molla Fenariler, molla Hüsrevler, Hayaliler, Gelenbeviler, İbni Kemaller, Ebüssüudlar, Birgiviler, İbni Abidinler, Abdülgani Nablüsiler, Mevlana Halid-i Bağdadiler, Süveydiler ve Abdülhakim Efendiler ve Abduhu rezil eden Mustafa Sabri Efendi ve daha nice fıkıh ve kelam âlimleri, hattatlar, Mimar Sinanlar, Sokullular, Köprülüler, hangi devlette yetişti?

Osmanlı âlimlerinin yazdıkları yüzbinlerce ilim kitapları, her vilayetteki milli kütüphaneleri doldurmuştur. İslam âlemine altıyüz sene fetva veren, her müşkülü çözen, Hıristiyanlığa ve sapık fırkalara reddiyeler yazarak, onları rezil eden, Osmanlı Şeyh-ül-islamları değil mi idi?

Hayali’nin ilm-i kelam haşiyeleri, Molla Hüsrev’in Düreri, Halebi’nin Mültekası ve İbni Abidin’in Redd-ül-muhtarı ve Ebüssüud’ün tefsiri ve Şeyhzade’nin Beydavi haşiyesi bugün, İslam âlemine ışık tutmaktadır. Mecelle ise, dünyada benzeri bulunmayan bir hukuk abidesi oldu.

 

Hidayet menzili nimet senindir,
Ezeli ta ebed devlet senindir.
Dualar, nesline erden senindir,
Döşene sofralar davet senindir..
Neseb ve nesil ile bürhan senindir,
Cihanda olan devran senindir;
Ki ins ü cinne hem ferman senindir...
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol